Egzos, çamur ve karla boğuşan gözü kara sert adamlar
BİR MOTO-KURYENİN ANATOMİSİ
* Temel olarak ikiye ayrılıyorlar. Birinci grup, çalıştıkları kurumun yakın çevresine servis yapan restoran, tekel bayii, eczane, market motorcuları. İkinci grupsa İstanbul’un bir ucundan diğer ucuna defalarca gidip gelen, hatta Tekirdağ, Kocaeli gibi yakın illere de dağıtım yapan kuryeler. Evraktan kıyafete, ilaçtan nakit paraya her şeyi taşıyorlar. Birinci grup scoter tarzı küçük motorlarla servis verirken, diğerleri uzun kilometreye yapmaya uygun 125 CC ile 600 CC arasında motor gücü olan büyük motorlarla yol yapıyor.
* İkinci grup moto-kuryelerin de kendi içlerinde bir ayrışma noktası var: Maaşlılar ve komisyonlular... Maaşlı çalışanlar ayda 1600-2000 TL kazanırken, komisyonlu çalışan moto-kuryelerin kazancı 2000-4000 TL. Çünkü onlar ne kadar çok paket taşırsa, kazançları o kadar çok artıyor. Paraya koşup, para yüzünden hız yaptıkları için en ciddi kazaları da onlar yapıyor. Trafikteki can kayıplarının yüzde 90’ı komisyonlu kuryeler arasında yaşanıyor.
* Motorcular arasında ciddi bir dayanışma var. Birbirlerine sahip çıkıyorlar. Avrupa Yakası’nda Zincirlikuyu Köprüaltı, Anadolu’daysa Altunizade Kahvesi buluşma noktaları. Birbirlerine korna çalarak selam veriyorlar. Kırmızı ışıkta ya da trafikte yan yana geldiklerinde sorulan soru fiks: “Bugün ne kadar bahşiş topladın?” ya da komisyonluysa “Kaç lira ciro yaptın?”
* Birçoğunun mesleğe başlama nedeni motor sevdası. Motor evlat gibi, kadın gibi, ana gibi değerli gözlerinde. Adamlıklarının sembolü adeta. Bu yüzden de motosikletlerine ‘makine’ diye hitap ediyorlar.
* Paket dağıtırken en çok sitelere gitmeyi seviyorlar. Plazalardan hiç haz etmiyorlar. Asansörlerde sıra beklerken ve güvenliklerden geçerken fazla zaman kaybettiklerini düşünüyorlar. Güvenlikten geçerken neden mi vakit kaybediyorlar? Çünkü bu camiada kolunda ya da bacağında platin olmayan motorcu yok denecek kadar az. X-ray’den geçerken hemen hepsi ötüyor.
* ‘Elcik’ nedir biliyor musunuz? Türk moto-kuryelerinin dünyaya bir hediyesi. Soğuk havalarda elleri çok üşüdüğü için motorun dikiz aynalarının altına yaptıkları bir aparat. Sayelerinde elcik üretimi Türkiye’de bir sektör olmuş.
* Bütün gün trafikte egzoz dumanı, çamur, yağmur, kar üstlerine yağıyor. O halde öğle yemekleri için bir esnaf lokantasına bile gitmeleri çok zor. Kapıdan girdikleri anda paçalarından çamur süzülüyor. Çare, sokak satıcıları. Maslak’taki Köprüaltı Pilavcısı mesela. Sayelerinde adam şimdi dükkân açmış. Ama vefalı çıkmış, motorcu kardeşlerinin dükkâna gelmesine ses etmiyor.
* Mesleğe 17 yaşında pizza dağıtarak başlayan, şimdi kendi dağıtım şirketini kuran 40 yaşındaki Ahmet Beşlioğlu, moto-kuryelerin zeki adamlar olduğunun altını çiziyor: “Navigasyonun icat olmadığı zamanlarda kapı numarası bile eksik yazılmış adresleri bulan adamlardır moto-kuryeler. Bu iş matematik bilmeden yapılamaz” diyor. Duygusallıkları da başkaymış: “Tek başına yaşar moto-kurye. Kaskın altında yalnızdır. Hırçınlığı, bu yalnızlığından gelir. Ama bir güler yüz, bir teşekkürle bile yumuşayacak kadar duygusaldır.” Cool olmaları da cabası. Korumalı montlar, botlar, eldivenler farklı bir karizma katıyormuş moto-kuryeye: “Bu yüzden çoğu, şirket sekreterleriyle manita olur. O kadar çok evlenen ve çoluk çocuğa karışan biliyorum ki…”
* Hepsi çok güzel araba kullandıklarını söylüyor. İşin sırrı da ‘asfalta yapışmak’ta saklıymış. “Türkiye’de motor kullanan her insan en az bir kere motordan düşmüştür. İki teker üzerinden düşen insan, dört teker kullandığı zaman daha dikkatli olur” diyorlar.
* Moto-kuryelerde meslek babadan oğula geçmiyor. Babalar mümkün olduğunca çocuklarını korumaya çalışıyor, “Sakın bu işe bulaşma” diyor. Ama küçükken babasının arkasında motor virüsü kanına giren bir çocuksa söz konusu olan, hiçbir itiraz işe yaramıyor, o da babası gibi motorcu oluyor.
* Kışın karda, buzda çok zor ama yazın sıcağında daha da zor bu işi yapmak. Montun ve kaskın altında pişiyor, kan ter içinde kalıyorlar. O yüzden hemen hepsi soğuğu sıcağa tercih ediyor. Egzoz kokusuna bir de ter eklenince hayat hiç çekilmiyor çünkü.
* Moto-kuryelerin dikkat etmesi gereken en önemli şey yol güzergâhından paket almamak. Çünkü hiç güvenli değil. Bomba bile taşıtmak isteyen çıkabiliyor, Allah korusun. Adresi, telefonu belli olsun sorun değil, her şey taşıyorlar. Neler taşımamışlar ki. Bebek bezi, anne sütü, güneş yağı, kedi hatta tahlil için patolojik parça…
* Kavga maalesef ata sporları gibi bir şey. Aralardan geçtikleri, kaldırımlara çıktıkları için sürekli kavga ediyorlar. Kamyoncu ve minibüs şoförleriyle sürekli didişiyorlar. Onların da hiç insafı yok hemen sopayla arabadan inip üzerlerine yürüyorlarmış. Moto-kuryeler de onlara kasklarıyla karşılık veriyor. “Kim kime dumduma. Adamı dövüyoruz sonra bir de patrona kask parası ödüyoruz” diyorlar.
En sevmediğim yanı kredi kartı
Gökhan Yazıcı (27)
Sekiz senedir bu işi yapıyorum. İki yıldır Sushico’da çalışıyorum. Üç sene önce başka bir restoran zincirindeyken, karda siparişe yetişmeye çalışırken kaza yaptım, sol kolum kırıldı, üç ay yattım. 2500 lira hasar, maaşımdan kesildi. Mesleğin en sevmediğim yanı kredi kartı ödemesi sırasında yaşanan gerginlik. Elini saklıyor, “Kafanı çevir” diyor, makinayı isteyip içeri gidip şifre giren var. ‘Potansiyel hırsız’ muamelesi kanıma dokunuyor. Ama biliyor musunuz bir kere bir adam şifresini bana söyledi, ben girdim. Herhalde onun da limiti çok azdı.
Adam fena dolandırdı
Ekrem Atalay (28)
Maslak’tan bir sipariş aldım, tam apartmandan içeri gireceğim, kapıdan bir adam çıktı. “Siparişi ben verdim, paketi bana ver parasını yukarıda ödeyecekler” dedi. 70 lira tutmuştu, “200 TL üstü ver, sana yukarıda 200 TL verecekler” dedi. Teslim ettim, yukarı bir çıktım kimse yok. Fena dolandırdı adam beni. Zararı cebimden ödedim. Ama bir kere de 100 TL bahşiş aldım birinden. Az oluyor ama çıkıyor böyle bonkör insanlar.
İTÜ’lüler! Lafım size
Gökhan Tokur (24)
Üniversite gençliğiyle aram iyi değil valla abla. Hem hiç bahşiş vermiyorlar, hem de bir dakika geç kalsan fena azarlıyorlar. Bir de parayı altı kişi birden ödüyor, bir sonraki siparişe de onlar yüzünden geç kalıyorsun. İTÜ’lüler özellikle lafım size…
Teşekkür eden adam dokuzuncu katta otursun asansör olmasın yine de gocunmam
Özay Özsoy (24)
4 yıldır KFC’de çalışıyorum. Annem diyor ki, “Oğlum bu karda-kışta bir Allah’ın kulu da bir sıcak çay, bir çorba vermiyor mu size kapılarına gittiğinizde”. Suratımıza bakmıyorlar, ne çorbası. Ben en çok mahalle aralarındaki semt evlerine sipariş götürmeyi seviyorum. Onlar çok para kazandırmamasına rağmen en azından bizi aşağılamıyor. Teşekkür ediyor. Teşekkür eden adam dokuzuncu katta otursun, asansör olmasın inanın yine de gocunmam. Ha bir de asansörlü evler var ama bizim binmemiz yasak. Nasıl? Sadece daire sakinleri binebilirmiş, bence onlar ‘daire sakini’ değil, ‘daire sahibi’ vicdansızlar.
Helin Avşar’ın verdiği 100 doları unutamam
Sultan Akyıldız (39)
20 senedir bu işi yapıyorum daha da devam edeceğim. Abim 52 yaşında, hâlâ devam ediyor. Altı yıl önce çok büyük bir kaza geçirdim. Kolum kopma noktasına geldi, hala yamuk. Kırmızı ışıkta dururken, arkadan taksi vurdu. Gözümü iki gün sonra hastanede açtım. Görenler anlatıyor adam bir de inip ben yerde yatarken tekmelemiş. Kar yağdığında zor şartlarda çalıştık ama Oyak Sitesi’nde bir yaşlı teyze önce kurulanayım diye havlu sonra da sıcak çay verdi. İyi de bahşiş topladım. Ama 2001 yılında Helin Avşar’ın verdiği 100 doları unutamam. O rekor. Bir de ben köpeklerden çok korkuyorum. Bir kere bir villanın Alman kurdu ısırdı, sekiz dikiş. Sizi mahkemeye vereceğim dedim, nereye verirsen ver dedi, polisler gitmiş köpek benim değil demiş. Şimdi de yoluma köpek çıkınca çok korkuyorum. Darüşşafaka’da üç tane çete var. Kabusum oldular.
İsa Taşdemir, Arif Aydın, Ahmet Murat, Hayan Yurtsever, Metin Balta (soldan sağa).
Her iki ayağımı da kırdım ama bu iş benim işim yine kırsam, yine devam ederim
İsa Taşdemir (35)
10 yıldır kuryelik yapıyorum. Motor benim için bir macera, bir aşk, bir sevgili, hatta hepsinden beter bir hastalık. Biz çok gergin bir iş yapıyoruz. İstanbul’un trafiğiyle mücadele ediyoruz. Postayı götürdüğümüzde biri bize bir güzel laf söylese inanının pamuk gibi yumuşuyorum. “Merhaba” dese, teşekkür etse yemin ediyorum maaşım kadar parayı yerde bulmuş oluyorum. Her iki ayağımı da kırdım. Bu iş benim işim. Yine kırsam, yine devam ederim.
Trafik hayattır
Arif Aydın (36)
Telefon kullanan sürücülere ayar oluyorum. Oyun oynuyor, makyaj yapıyor, görüntülü konuşuyor, mesaj yazıyor. Sonuçta trafik hayattır. Hadi bizi düşünmüyorsun, kendini düşün.
Metrobüste “İn” dediler. Neymiş? Kokuyormuşuz!
Ahmet Murat (32)
‘Maçkalı Ahmet’ benim adım. Bizi paket taşıyanlardan ayırın lütfen. Biz para, ilaç, çek, her şeyi taşıyoruz. Günde 400 km yol yaptığım oluyor. Kar yağdığında motorla değil toplu taşımayla çıktım. Nişantaşı’ndan Kartal’a gittim. Metrobüse bindiğimde “İn” diyenler oldu ama dinlemedim. Neymiş? Kokuyormuşuz! Ben de vatandaşım, o işine gidiyorsa, ben de işimi yapıyorum.
Birbirimizi kollarız
Hakan Yurtsever (35)
Mesleğin en iyi tarafı dostluk. Biz birbirimizi kollarız, anlarız, derdine koşarız, işsize iş bulmaya çalışırız. Trafikteki diğer insanlar da bize saygı duysa her şey süt liman olacak.
LG’nin müdürü maaşım kadar bahşiş verdi
Metin Balta (53)
Valla yılları unuttum artık. Kendimi bildim bileli bu işi yapıyorum. Zor ama bu saatten sonra ne iş yapabilirim ki, emekli olana kadar devam. Başıma gelen ağır şey, kalçadan bileğime kadar iki bacağımı kırdım. Platin var iki bacakta da. Ben mesleğin bir iyiliğini görmedim. Arkadaş ortamı çok iyidir, sıkıntı yok, çocuklar da saygı duyuyor. Güzelde bahşiş verenler oldu zamanında. 140 milyon maaş alırken, 183 milyon bahşiş veren biri oldu. Uçak bileti götürmüştüm, Etiler tarafındaki kuleye. LG’nin genel müdürüydü. 3 milyar 800 milyon ödemesi lazımdı. 3 milyar 983 milyon verdi. “Bu para çok” dedim, “O senin, git afiyetle ye” dedi. Hiç unutmam.
Bizim üzerimizden hava durumunu öğreniyorlar
Kazım Sedef (31)
İki yıldır yapıyorum. Daha önce özel güvenlik görevlisiydim. O sabit bir işti, canım sıkıldı, hareketli bir iş olsun istedim. Zevkli iş, bahşişi var, getirisi çok iyi. Ayda 2000 kazanıyorum. Bahşişten de sigara paramız çıkıyor. Günlük 30 lira topladığım oluyor. Zengin müşterilerde yüzümüz gülüyor tabii. Karda kışta zorlandık, yavaş gitmeye çalıştık. Paketi dağıtırsak, biz de dağılırız çünkü. Kar yağıyor, üstümüz başımız kar, müşteri bakıyor “Aa dışarda kar mı yağıyor?” diyor, hiç farkında değil. Bizim üzerimizden hava durumunu öğreniyorlar.
Bilgisayar programcılığı okuyorum
Ebubekir Sütçü (20)
Bir senedir yapıyorum bu işi. Getir.com’da çalışıyorum. Maddi sıkıntılarımdan dolayı... Marmara Üniversitesi’nde bilgisayar programcılığı okuyorum. Motora ayrı bir tutkum var. Aylık 1900 kazanıyorum. Saatler de uygun. Sekiz saat çalışıyorum. Sabahçı çalışıyorum, akşam okuluma gidiyorum. Can güvenliğimize önem veriyorlar. Karda dört gün çalışmadık, evde oturduk. Yağmurluklarımız, ekipmanlarımız tam. Montumuz çizmemiz su geçirmiyor, üşümüyoruz. Ama gittiğimiz evler pek cana yakın davranmıyor. “Evi pisletme” diyenler oluyor. Bazen suratımıza kapı kapıyorlar. “Kolay gelsin” bile demiyorlar. Üniversite öğrencisiyim, ekmek paramı kazanıyorum. Benim de içimde bir hırs oluyor tabii. O anda işten soğutacak duruma getiriyorlar insanı.
Krizi fırsata çevirdik
Cem Yıldız (35)
Yaklaşık sekiz yıldır bu işi yapıyorum. Any ve Dirty Hands’in paket bölümünün başındayım, gerektiğinde kendim de sipariş götürüyorum. Müşterilerimiz kar döneminde de bizden kısa sürede ve sıcak yemek bekledi. Nasıl başarabileceğiz diye düşününce çözümü ATV’de bulduk. Motorla değil, ATV ile sipariş götürdük. Krizi fırsata çevirdik. Ve bu dönemde müşteri kitlemize yenilerini ekledik. Kimse sipariş götüremezken biz ulaştırınca talep ilgi arttı.
Yazı: Sibel ARNA Fotoğraflar: Selçuk ŞAMİLOĞLU ve Muhsin AKGÜN Kaynak:Hürriyet